• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.60)
ölü zaman gezginleri - hasan ali toptaş
"zaman ellerimdi de, bütün varlığımla onu izliyordum sanki. parmak uçlarımdan başlayarak yavaş yavaş kendime doğru ilerliyordum hatta ve dirseklerime yaklaşırken de ansızın yoruluyordum. masadan masaya sürüklenirken bir değişim geçirip yaşlandığımı da o zaman anladım işte ve bundan bir kez daha emin olmak istercesine yüzümü kaldırıp korkuyla karşı masaya baktım. hala orda, gözlerimi buraya dikmiş oturuyordum." (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. bazı kitaplar vardır, kitap niteliğinden ziyade bütün bir yaşamı sorgulatan, içsel yolculukta kendini kaybettiren ve o kayboluşu didik didik aratan bir rehber olur.
    bu da öyle bir kitap,
    velhasıl, bitmesini istemediğim kitaplardan bir tanesi, yavaş yavaş, ağır aksak okuyorum. öyle öyküleri var ki içinde bazı cümleleri tekrar tekrar yineliyorum sindirebilmek için. öyle ağır ve yoğun, öyle paramparça eden türden. hayatın türküsünü anlatır gibi; acıklı ve ağıt dolu...

    özellikle kitaba adını veren 'ölü zaman gezginleri' öyküsünde kaybettim kendimi. oradaki dağa çıktım, dağı kaplayan sisin içinde bir kaybolup bir kendini gösteren garson oldum, gri sakallının silik omuzlarında, onun yanındaki karmaşanın içinde bilahare çözülmeyi bekledim. belki de öldüm, öykünün içinde yani. belki de birer zaman gezginiyiz bizler de, sisin içinde kaybolan ve sis kalktığında o alelade sokaklarda vücut bulan. bilemiyorum bu öyküleri yazmak için ne kadar sarhoş olmak gerek... dediklerimi küçük alıntılarla pekiştireyim;

    "gene her yer sis... dağ bile dağlığını tek başına yaşıyor neredeyse, görüp işiteni yok; kendini kendi onaylamak zorunda. biz de sessizliğimizle gitgide ona benziyoruz sanki; şeyi şeyle tanımladığımız yıllardan kalan sözcükler dilimizin ucunda buruk birer tat şimdi. belki de onlardan oluşmuş bir geçmişte yaşıyorduk biz; dağa çıkışımız, kaçış umudumuzu dağ sözcüğüyle süslemekten başka bir şey değildi. her şeyi silip süpüren sisse, geleceğe sarkan düşlerimizin yanlış yorumlarından yaratılmış bir körlüktü. biraz sonra uyandığımızda, her şeyin ortasında her şeyle alışveriş halinde bulacaktık kendimizi belki de. bir sokakta yürüyor olacaktık sözgelimi; eczanelerle, afişlerle, kalın kalın sloganlarla, bankalarla, marketlerle ve biracılarla dolu bir sokakta."

    "susuyorduk gene, susacaktık; dağ hangi boşluğumuzu dolduruyor, susmak bizi nereden eksiltip nereye biriktiriyor ve bu sis hangi çıplaklığımızı örtüyor, hiç bilemeyecektik. her şeyi bilmek için erkendi belki, bilmeler yaşamalardan geçerdi ve biz önce yaşayacaktık."

    "...tutkular bizim kulplarımızdır ne de olsa, en kolay ve en çabuk onlarla ele geçiriliriz."

    "yaşamı biriktirenler yalnızca bize yeni bir bulunmaz doğursun diye biriktirmiyorlardı kuşkusuz; kimileri vardı ki o yaşamın içinde, bulunmaz'ı bulmak için yaratıldıklarına inanan birer sürek avcısıydılar ve henüz sözcüklerle sınırlandırılmamış olan her şeyin peşindeydiler."

    "...çünkü en doğurgan birikimler bilmeden biriktirilenlerdir."